15 Aralık 2009 Salı

HAYATIN AMACI...........






Fulya Aykaç


Hayatın amacı nedir, diye düşündüğümüz oluyor mu? Neden Yaşıyoruz? Biz Kimiz? Ve bu gezegende ne yapmaya çalışıyoruz? Yetmiş veya seksen yıllık bir ömür; kendimizi, varoluşu ve evreni anlamak, onun yasalarını uygulamak için yeterli mi?
Tüm bu soruların yanıtlarını arayan insanlar; kendilerini tanımak ve hayatlarının hedefine ulaşmak için belli bir çaba içindedirler ya da varlıklarının derinliklerinde bazı kıpırtılar ve uyanışlar başlamıştır.
Hayatın amacı olgunlaşmak, yasaları anlamaya ve uygulamaya çalışmak ve hedefe varmaktır. “Ben hayatımın hedefini bilmiyorum ki.” demeyin; aslında ruhunun (iç varlığının) derinliklerinde herkes hedefini bilir. Hedefimiz; hayat planımızın gerçekleşmesidir. Hayat Planımız önceden, yine bizim tarafımızdan tespit edilmiştir ve gerçekleşmek ister.
İnsan, hayat planının dışına taşabilir mi? Bu pek mümkün değil, ama sık sık yan yollara sapabilir ya da yol ayrımlarındaki levhaları görmeyebilir. Oysa yol ayrımlarındaki levhalar ve oklar bize pek çok gerçeği ifade eder. Varoluşun ardı arkası kesilmez, dönüşümleri ve değişimleri, sanki kulağımıza evrenin en büyük sırrını fısıldar gibidir: “Kozmik süreç içindeki rolünü unutma. Sen bir enerji dönüştürücüsüsün. Tanrı senin aracılığınla evrenin yenilenmesini sağlıyor, tüm varoluşun değişimine katkıda bulunuyorsun.”


ENERJİNİN DÖNÜŞÜMÜ ve KRİSTALİZE OLMASI


Aslında evren yasalarıyla, tüm var olmuş olan hayatların amacı bir ve aynıdır: Maddenin dönüşümü, maddenin inceltilmesi ve enerjinin pozitife çevrilmesi. Eğer biz iç barışı, olgunlaşmayı (tekamül etmeyi) ve evrenin yasaları paralelinde yaşamayı gerçekten seçtiysek, bunu anlamamız iyi olur.
İnsanoğlu bu gezegende var olduğundan beri tüm manevi öğretiler bize “Kendini Tanı” derken, bu büyük gizi açıklamak istemiştir. Kendini tanıyan, duygularını, arzularını, isteklerini kontrol edebilen ve ihtiyaçlarını gerektiğince gideren, hiçbir konuda aşırılığa kaçmayan “Orta Yoldaki Makul Vicdan İnsanı”; maddenin dönüşümünü sağladığı gibi kendi enerjilerinin dönüşümüne de katkıda bulunur. Evren enerjilerini beden prizmasından geçirirken, onların şeffaflığını bozmaz ve adeta enerjiyi kristalize eder.
Enerjilerimizi bizim tekamül planımıza uygun şekilde dönüştürdüğümüzde, hayatla ve varoluşla aynı paralelde aktığımızda, bizden beklenen hizmeti vermiş olduğumuz için hedefimize de ulaşmış oluruz. Olgunlaşmaya, karşılaştığımız zorlukları yenmeye ve olayların dilini anlamaya çalışmadıkça; birbirini izleyen ve kapsamını gittikçe genişleten daha yüksek şuur durumlarını deneyimleyememiş oluruz.


İÇ HUZURU


Tekamül süreçleri ve evrenin ritmleriyle uyum içinde olmayan insan mutsuz olur. Gerçek mutluluk, idrakin genişlemesiyle gelen anlayış ve yapılması gerekenler yapıldıktan sonra duyulan huzurdur.
İç huzura kavuşmak isteyen her insan, hayatın amaçlarıyla bütünleşmelidir. Gerçek huzur ve doyuma ruhun barış içinde olmasıyla ulaşılır ki, bu da asıl varlığımızın isteklerinin deneyimlenmesine şuurlu olarak katılmak, daha doğrusu teslim olmakla kalıcı hale gelir.
Ruhun isteklerine şuurlu katılım demek; nefsi kontrol altına almak, madde cazibesinin etkisinde kalmamak, ruhsal yasalara (sevgi, saygı, merhamet, şefkat, hoşgörü, yardımlaşma-dayanışma) uygun yaşamak demektir.



Hiç yorum yok: