22 Ocak 2010 Cuma

AHFA......





AHMED HULUSİ


"DATA" diledi, ilmiyle, ilmini, ilminde seyretmeyi… Bilinmeyi diledi, Hakikat-i Muhammedî`ye büründü!.. Bilmeyi, seyretmeyi yaşamak için de Âdem`i (aslı "yok" olan) irsâl eyledi! Beyin aynasından kendini seyreyledi!


Esmâ mertebesi olarak işaret edilen "DATA", kendi başına düşünülürse, hiç bir târif ve tavsif O`na ulaşmaz! Hakikat-i Muhammedî kisvesine bürünmekle, ilk tecellî ile tüm isimlerin özellikleri O`nda belirir ve bu sonsuza dek devam eder çeşitli özelliklerin açığa çıkışıyla.


Hakikat-i Muhammedî, Muhammed Mustafa aleyhisselam beyninde kendini tüm ihtişamıyla seyretti! İşte bu yüzdendir ki eşi, benzeri yaratılmamış en muhteşem varlıktır Hazreti Muhammed aleyhisselâm. O`na inzâl olmuştur "Kurân-ı Kerîm" tanımlı muhteşem derinlikli Bilgi Kaynağı!.. O, dairenin en tepesi olarak tasavvur ettiğimiz Hakikat-i Muhammedî noktasının tam karşısına düşen muhteşem Ayna`dır! Bir daha hiç kimsede öylesine yansımaz Hakikat-i Muhammedî!


Hakikat-i Muhammedî`nin bir nazarından oluşan cennet şarabından dünyada bir yudum alan kişi öyle bir sarhoş olur ki, hâline akıl ermez!


Uçsuz bucaksız cennet şarabı denizinden bir kadeh içirince mukarreb velî Şems, havasın Gavs-ı Âzam kabul ettiği büyük velî Mevlâna Celaleddin`e, o aşkla kendinden geçip Divan-ı Kebîr`i yazdı ve dahi o sarhoşluk içinde şöyle konuştu:


"Bugün Ahmed benim! Ama dünkü Ahmed değil!.." Acaba hangi sırrı ifşa ediyordu bu sözleriyle?..
Bugün AHMED benim,
Ama dünkü Ahmed değil.!


Bugün Anka benim,
Ama yemle beslenen kuşcağız değil.


“Enel hak” kadehiyle bir yudum içen, sızdı tanrılık şarabından;
Şişelerle, küplerle içtim ben, yine sızmadım.


Ben sultanların aradığı sultan,
Ben hacetler kıblesiyim.


Gönlün kıblesiyim ben
Ben Cuma mescidi değilim;
İnsanlık mescidiyim ben


Ben saf aynayım, sırrım dökülmemiş, paslanmamışım.


Ben kin dolu bir gönül değilim, Tur-i Sina’nın gönlüyüm ben
Üzüm sarhoşluğu değil benim sarhoşluğum,
Benim sarhoşluğumun sonu yok


Tarhana çorbası içmem ben,
Can yemeği yerim; içerim can şerbeti.


İşte sararttı seni bir gümüş bedenlinin özlemi,
altın haline geldin artık.
Sen altına âşıksın,
altın benim rengime âşık.


Gönlü saf sufiyim ben,
Benim tekkem alem;
medresem dünya benim,
Değilim abalı sufilerden.


İster yakarış eri ol sen, meyhane eri istersen;
Bundan sanki ne çıkar?


Yok Cumartesi imiş, yok Cuma imiş, bence ne farkı var?


Gerçeğin tadını alan er,
Ne altına aldırış eder,
Ne kalender tacına bakar.
Ne tasası vardır, ne kini.


Ey Tebrizli hak Şemsi,
Yüzünü göstermeseydin sen,
Yoksul çaresiz kalırdı kulun,
Ne gönlü olurdu, ne dini..


Mevlâna Celâleddin-î Rûmi (KS)

Hiç yorum yok: