22 Ocak 2010 Cuma

İBADETLER VE ENERJİ .....



Doğal evrenin akışına, yaradılışın esasına uygun bir teslimiyetle bilinçlenmiş bir yaşam tarzı yanında, hayat bize tecrübeler ve deneyimlerle pek çok öğretiyi de getirmiş. Yeni yöntemler ararken eski öğretilerin ışığından, bilgisinden çokça yararlanıp değerlendirdik. Bu bilgiler zamanla alışkanlık haline gelmişti. İçeriğindeki mesajı incelediğimizde bize varoluş yasalarını ve amacı anlatıyordu. Uygulanan ritüellerde sadece bir araçtı. Bazen bedeni, ruhu, zihni, dolayısı ile yaşamı kontrol altında tutmak, eğitmek yönlendirmek veya tetiklemek adına. Bakıyoruz da zamanla araçlar ya amaç edinilmiş, yada alışkanlık olmuş. Hepsinde ana tema tekamül için alınacak yolda insanın kendini işaret ediyordu. İçe dönük bir arayıştan evrene bütünleşerek var olmaya, paylaşarak çoğalmaya giden yolu gösteriyordu. Özellikle ibadetler!
Konu yalnızca inanç sistemimizden ele alınırsa bile bize gösterilen, işaret edilen hedef apaçık ortada idi. Ama bizler cennet cehennem hesabı ile günah sevap muhasebesinin karmaşasından, doğru yaşamı uygulayacak, huzur sevgi bilgi insanının getireceği erdemliliği sunan o sistemin şekillerine takılmıştık.Veya o sistemi kendi görüş alanının değerlendirmelerine çekmek, bazen de sistemi elinde tutarak güç, rant elde etmek için bizi oyalamalarına müsaade etmiştik. Oysaki sadece enerji çalışmaları yönüyle baksak bile ibadetler, bizim enerji sistemimiz için harika yol, yön gösterici olduğu kadar, enerji dengeleme- düzenleme için mükemmel çalışmalar. Hele kozmik ışınlardan olan burçların yaydığı enerjilerin, daha biz anne karnındayken başlayan beyin açılımları ve belli terkiplerle programlanışımız, kimlik oluşumunlarındaki etkilerini bilmek bize yaptığımız zikirlerin aslında yeni beyin programlarını yapabilmenin yollarının en mükemmeli olduğunu; cüz-i iradeyi külli iradeye geçirmenin, tekamüle giden yolu nasıl bilinçli ve kısa kıldığını bilmek. Tapındığımız tanrı yerine bir olduğumuz, özgür iradenin elimde olduğu yaratıcı güce sahip olmanın bilincinin verdiği önermeler. Bizler çoğu kez bize önerilenleri emir telakki edip yeterince irdeleyemedik. Temeli bilimsel gerçeklere dayanan İslam dini; aslında bize kim olduğumuzu, yaradılış sebebimizi ve gayemizi, var oluşu ve evrensel boyutta varlıklar olarak bir yaşamı ve ölüm ötesi dediğimiz diğer boyutlardaki yaşamımız için gerekli olan bütün bilgileri bize apaçık vermiştir. Ama az önce açıklamaya çalıştığım sebeplerden ötürü, bizler olayı tekamülümüz, şuur bilinç seviyemizin bakış açısı ve çevresel faktörlerin oluşturduğu şartlanmalarla ibadet etmeye, sevap sayısına göre cennet hesabını yapmaktan çoğu kez ana mesajı kaçırıyoruz. Tıpkı diğer kişisel gelişim metotlarında elin duruş şekli, sembol çizimi, nefes veya meditasyon tekniklerinin şekilsel uygulamaları ile kişisel gelişimimizin tamamlanacağını sanmamız gibi. Enerjilerimizi kontrol altına alarak, dengeleyip arındırarak ve güçlendirerek bu gelişime sadece yardımcı olabileceğimizi; ama esas konunun bizim içsel gücümüz, öz benliğimizin açığa çıkması için bilinç aşamasının bizim kendi mücadelemiz olduğunu bilmemiz gerekir.                                     Ben şifacılık çalışmalarımda bütünsel iyileşim konusunu çok yönlü araştırırken dikkatimi çeken en önemli konulardan biri, enerji gelişim ve sağaltım yöntemlerinden en gelişmiş metodun bize ibadetler şeklinde dinlerin önermesiydi. Kendi dinim olan islamiyeti diğer dinlere göre daha kapsamlı inceleyebilme fırsatım olduğu ve onu yaşayabildiğim için, sufizm ile sprütüelizm arasındaki ortak alanı, bağlantıyı, benzerliği veya bir deyişle mana alemindeki işaret edilen mesajın temelde aynı olduğunun farkındaydım. Tekamül aşama sıralamasında bile eş değer bir geçişi aynı açıdan değerlendiriyordu. (Daha önceki yazılarımda uzunca anlattığım benzer aşamalar) Ama ibadetler konusunda ise olay daha net olarak bizim enerji çalışmalarımızla ortak benzerliği hatta kusursuz mükemmelliği ortaya koyuyordu. İlk dikkatimi çeken yaradanı ile bir olmayı bütünleşmeyi amaçlayan; ve bunun için dış kabuğun olumsuzluklarını bize inceleme ve arındırmayı amaçlayan ibadetlere başlarlarken aldığımız abdesdin fiziki bedeni negatif enerjilerden düzgün bir programla çok kolay atması idi. Biyolojik bedenimizdeki enerji elektrik sistemimizin olumsuz enerjileri en kolay ve çabuk atabilen bölümleri (çıkış kanallarımız) olan ellerimiz, ayaklarımız ve başımızın üst yan bölümleri; abdesteki su veya toprakla önce uyarılıyor ve sağaltma işlemi olan nadiler yönünce sıvazlanarak bir şekilde yönlendirilmeli çıkış yaptırılıyordu.Ve bunun için kullanılan her uzuv bizim sağaltma işlemindeki sıralama ve enerji sistemindeki, enerji hareket mekanizmasına uygun uyarılıyordu. Bence olayın hijyenik temizlik kadar uyarma ve sağaltma amacı ağırlıklı olarak düzenlenmişti. Çünkü teyemmüm de kullanılan toprak temizlik amaçlı değildi. Su ve toprak enerjisinin olumsuz enerjiyi atmak için çıkış merkezlerini kuvvetli uyarımı öncelikli söz konusu.Bu arada yapılan niyet ve düşünce enerjisinin o anki yönlenmesi olayı bir kez daha kuvvetlendiriyor. Üzgün, öfkeli ve karamsar olduğunuz anlarda (negatif yüklü olduğumuzda) abdestli iseniz bile, bir daha abdest alın ferahlarsınız hadisi şerifi bu tespitimi doğruluyor. Cenaze törenlerinden (negatif enerjilerin yoğun bulunduğu ) sonra boy abdesti alın uyarısı da bunu teyit ediyor.
Peki namazdaki ellerimizin hareketlerine ve beden hareketlerimize bir dikkat edelim. Reiki ve yogada yaptığımız ritüellerle benzerliğini 'bana göre üstünlüğünü'fark ettinizmi! Ellerimizi koyduğumuz yerler çarka marma ve tsobo noktaları değilmi? Niyetten başlayarak önce iki kulağımızın yanındaki en önemli merkezi; beyin enerjisinin beden enerjisine bağlantı noktası olan dönüşüm kanallarını, yönlendirilmiş enerjinin en önemli çıkış kanalı olan el çakraları ile uyarıp, hatta makro kozmoza megalitik kanal açıp niyet ediyoruz. Beyne yeni bir program için komut vermenin en etkin yolu. Ve bu programlanmış beyin enerjisinin beden enerjisi ile kombine bir çalışma yapması için dönüşüm kanallarının belli bir zaman dahilinde uyarılı kalması ve geçişi kontrollü olarak belli bir hızda sağlaması hiç de tesadüfi bir olay değil. Tamamı ile enerjilerin en doğru kullanımı ile yapılan işlemin en yararlı hale gelmesi planlanmış ve bu işlemler ayrıca enerjileri dengeleme, yükleme metotları olarak uyguladığımız yöntemlerden daha iyi düzenleme yaparak oradan enerjilerimizin güçlenmesi ve bunun olumlu getirileri için büyük fırsat. İbadetlerin bizim için getirilerinin önemli bir bölümünü kapsıyor. Namaz esnasında zikrettiğimiz sure ve dualarla yeni beyin hücrelerinin devreye sokulması ve programlanması; o manaların ruh enerjimize yüklenmesi (meditasyonun en etkili şekli) namazın elle çakraların en uyarılımda olduğu ve enerjilerin daha hızla aktığı bir duruş pozisyonunda, bu işlemler diğer pozisyonlardan daha etkili bir geçerlilik sağlıyor. Kadınlarda erkeklere göre daha aktif ve devir ritminin daha kolay bozulma eğilimli olan dördüncü çakrada iki elin üst üste tutulması, enerji geçişte ve dengelemede en etkili ve bilinçli uygulama metodu. Bir bakıma denetime alınması. Aynı durumun erkekte kadına göre daha aktif ve bozulma eğilimi fazla olan ikinci çakrada erkeklerin elini bağlaması; bizim gelişmiş terapi tekniklerimizin asırlardır kullanılıyor olduğunun açık bir göstergesi. Namaz kılarken belli bir süre açtığı megalitik alan kanalından enerji yüklenen, akışı hızlandıran kişi rukû, kıyam, secde gibi bilinçli programlanmış bir dizi ritüellerle enerjileri tam bir dengeleme, sıkışması muhtemel kritik bölgelerdeki 'eklem, omurilik, boyun' açılımı ve akışı sağlıyor. Üstelik ikinci tekrarla pekiştiriyor. İlk hareketle önce açıyor, ikinci tekrarla akışa yol, yön veriyor. Profesyonel bio enerji uzmanları bu hareketlerin ve takip edilen programın, en ileri teknik uygulamadan daha etkili olduğunu anlarlar.
Ve muhteşem secde anı! Bu pozisyonda ise; enerji kullanım metodları içinde Uzakdoğu eğitimlerinin en etkili üst kategoride yer alan bir çalışmanın benzer mükemmelini görüyoruz. Önce yedi çakranın yer aldığı omurilik bölgesi dik tutuluyor. Ayak duruşları sıradan bir duruş değil. Parmakların geriye alınması ve ayak pozisyonu refleksoloji noktalarını tam uyarıma geçiriyor. Yogada olduğu gibi tabanlar yukarı çevriliyor. Çıkış kanalı olarak kullandığımız dünya enerji planına bağlı kanalın kozmik alana çevrilmesi. Vücut önemli bir pozisyona önce hazırlanıyor. Ve o sırada okunan dualar diğer dualardan farklı bir titreşimde; sakinleştirici ritmi dengeleyici, uzatma ritmi bile farklı. Ve hızla secdeye varılıyor. Kulun yaradanla bir olduğu an! (FARKETTİĞİ) Birinci çakra bağlı bulunduğu dünya enerji alanından yatay bir alana çekiliyor. Yeryüzü çekim alanından çıkıyor. Omurilik belli bir eğimle aşağı doğru meyilleniyor. Ve makro kozmik alana bağlı yedinci çakra yatay bir eğilimle ters istikamete dönüyor. Altıncı çakra tam olarak yerde. Kuyruk sokumu üzerinde bulunan ve çok özel tetikleme teknikleri ile devreye sokabildiğimiz kundalini enerjisi; 'ki bu çok önemli bir enerji stoğumuzdur' ayak pozisyonundan tutun, ellerimizin yerdeki duruşu, omurilik boyunca sıralanan çakraların mevcut eğiliminden hızla altıncı çakraya doğru geçiş yapıyor. Birinci ve yedinci çakraların genel yerlerinde olmayışı; bizim zihnimizin gevezeliğini durdurup dünya enerji bağlantımızı birinci çakradan koparmamız anı yaşamamıza vesile oluyor. Secdede okunan zikirlerde mana anlamında tam olaya uygun. Teslimiyeti vurguluyor. Kulun teslimiyeti, altıncı bilinç halini yaşadığı an. Enerji akışı tam geçiş yapıp bütün tıkanıkları açabilecek hızda ve ruhen de, zihnen de hazır. Kulun yaradanına en yakın olduğu vecd hali. Tam teslimiyet. Allah'a ermek! Yokluğunu bilmek. Fena fillah. Secde halini uzak doğuda çok özel törenlerde, belli günlerde toplanıp bir kişi (bu saf bir çocuk veya ermiş bir guru olabiliyor) benzer secdeyi yapıyor. Çevresindekiler ona kanal olup sadece enerjisinden yararlanıyor. Sıradan kişilerin belli bir seviyeye gelmeden yapma izni ve cesareti direkt olarak yok. Bizde ise herkese açık güveniliyoruz, tavsiye ile teşvik ediliyoruz.


Sevgi ile kalın...


(ALINTI-Reyhan Sözen)





Hiç yorum yok: